Google Play’de Yeni Gelen Özellik
“Yüksek Güç Tüketen Uygulama” Etiketiyle Ne Değişiyor? Akıllı telefon kullanıcıları için pil ömrü, cihaz verimliliği açısından hâlâ kritik bir konu. Zamanla uygulamaların...
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz

2025 yılında görece olağan hale gelmiş sayılabilecek bir haber, teknoloji odaklı kullanıcılar için oldukça kritik bir kilometre taşı niteliğinde. Yapay zekâ (YZ) alanında dünya çapında öne çıkan OpenAI, Almanya’da bir mahkeme kararıyla telif hakları ihlali gerekçesiyle önemli bir sorumlulukla karşı karşıya kaldı. Bu yazıda, “OpenAI’ın başı derde girdi” türündeki iddianın arkasındaki hukuki süreci, kullanıcı ve yazılım geliştirici açısından ne anlama geldiğini ve geleceğe dönük çıkarımları ele alacağım. Kendi gözlemlerimi de katarak, karmaşık hukuki konuları teknoloji meraklılarına dair anlaşılır hâle getirmeye çalışacağım.
Almanya’da GEMA adlı yaklaşık 100 000 üyesi bulunan besteciler, söz yazarları ve müzik yayıncılarını temsil eden kuruluş, OpenAI’ya karşı bir dava açtı. Mahkeme, OpenAI’ın sohbet modeli üzerine inşa edilen sisteminin, telif hakkı koruması altındaki şarkı sözlerinden izinsiz yararlanarak eğitim aldığına hükmetti.
Karar şu şekilde özetlenebilir:
Bu gelişme, yalnızca OpenAI açısından değil, tüm yapay zekâ ve dil modeli ekosistemi açısından belirleyici olabilir.
Yapay zekâ sistemlerinin özellikle dil modellerinin (LLM – Large Language Models) eğitimi için büyük miktarda metin, ses, görsel gibi veri kullanılıyor. Bu veriler bazen telif hakkıyla korunan içerikleri içerebiliyor. Bu karar bize şunları hatırlatıyor:

Ben de bir süredir yapay zekâ temelli araçları ve yazılım çözümlerini inceliyorum. Bu karar bana şunu düşündürdü: “Veri ne kadar olduğu kadar, nereden geldiği de artık çok daha önemli.” Örneğin bir dil modeli geliştirirken sadece ‘çok büyük’ veri toplamak yeterli olmuyor — o verinin hangi kaynaklardan geldiği, telif durumları, etik kullanım izni gibi hususlar da eşit derecede önemli hale geliyor.
Bu da benim için bir uyarı niteliğinde: Eğer bir uygulama geliştiriyor ya da bu alanda yatırım yapıyorsanız, veri stratejisi sadece “algoritma” kısmına odaklanmamalı — hukuka ve etik meseleye de yatırım yapılmalı. Kullanıcı olarak da “şu uygulama yapay zekâ kullanıyor” dediğinizde, arka planda nasıl bir sistem ve veri kullanımı olduğunu sormak fena bir fikir değil.
“Yüksek Güç Tüketen Uygulama” Etiketiyle Ne Değişiyor? Akıllı telefon kullanıcıları için pil ömrü, cihaz verimliliği açısından hâlâ kritik bir konu. Zamanla uygulamaların...
S1: Bu karar Türkiye’de geçerli mi?
Hayır; karar Almanya’daki bir mahkeme tarafından verilmiş durumda. Ancak benzer davaların diğer ülkelerde de gündeme gelebileceği görülüyor.
S2: Bu durumda kullanıcıların yapay zekâ araçlarını kullanması yasak mı?
Hayır. Karar, belirli bir platforma ya da modele otomatik olarak erişimi engellemiyor. Ancak kullanıcılar için daha bilinçli seçim yapma zamanı geliyor.
S3: Geliştirici olarak hangi adımları hemen atmalıyım?
S4: Bu karar yapay zekâ sektörünün sonunu mu işaret ediyor?
Kesinlikle değil. Ancak sektörün “limitsiz veri kullanımı” anlayışından “sorumlu veri kullanımı” anlayışına geçiş yapabileceğini gösteriyor.
2025 yılı itibarıyla yapay zekâ uygulamaları yalnızca teknik rekabet alanı değil, ayrıca hukuki ve etik sorumluluk alanı hâline geliyor. OpenAI’ın Almanya’daki telif hakkı davası, yapay zekâ modellerinin eğitim sürecindeki veri kullanımının ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor.
Eğer yazılım, uygulama geliştirme ya da mobil teknolojiyle ilgileniyorsanız — bu tür hukuki uyumluluk konularını göz önünde bulundurmak artık “iyi olur” değil, “gerekli” bir adım sayılmalı. Kullanıcı olarak da bir uygulamayı tercih ederken “veri nereden geliyor?”, “şirket bu konuda ne diyor?” gibi sorular yöneltmek fark yaratabilir.

Yorum Yaz